22 Haziran 2008 Pazar
EL Gibi
Ne bir ses nede haber gelmiyor artık senden
Öylece kala kaldım da deli hasretinle ben
Bir yabancı selamı ile hüzünlere daldım
Kendi ellerimle ben Beni kederlere saldım
Sonunda bir oyuncak kara sevda aldım senden
Yani değişmedim hala öyle biraz çocuk kaldım
Yok öyle el gibi durma gül biraz
Sana gülmeler yaraşır
Yok öyle güz gibi soğuk olma
Güz ayrılık taşır
Yok Öyle El Gibi Uzak Durma !
S.A
Bu Durumu Söyleyemiyorum Ulan !
Olayın vahimiyetini anlamak için Paradox kelimesini incelemek yeterli aslında. Olabilirler ihtimalinde yaşatılan mutluluk oyunlarıyla kendi kendine -neden olmasın? dedirten ama aslında hiçbir yolu olmadığını bilmek gibi... sözcüklerinde dilden çıkma anına kadar gerçekten içinde biriktirdiğin sözler olması... dışarı çıkma anında ise farklılaşmasına neden olan bu yüzdende hiçbir anlamı olmayan bir durum. Karamsarlaşmış iflas etmiş bir bedenin aklın hakimiyetinden çıkması gibi sağa sola savrulmasından başka birşey değil.
Şimdi yapılması gereken nedir diye düşündüğüm zaman, aslında hiçbirşey yapmamak yapılacak en güzel şeydir diyorum kendi kendime. Bundan önce olduğu gibi. Bir buz parçası gibi düşündüklerimin erimesini izlemek... Sonrada yavaş yavaş eriyen düşüncelerin buharlaşıp akıldan birer birer kopmasını beklemektir gerekli olan sadece.
"Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:
Henüz söylememiş olduğum sözdür... "
17 Haziran 2008 Salı
Sonu Olmayan Hikaye
Son harfin bitmesine doğru içini bir burukluk sardı. Güzel sözcüklerle başlayan ve çok çabuk biten bir şiirin kalbinde bıraktığı doyumsuz tad'ı vardı sanki. Eliyle son harfi yavaş yavaş çiziyordu ama parmağının değdiği yerden aşşağıya doğru akan damlaların yarattığı çizgilerden istediğini yapamıyordu.. ve sonunda bitmişti. Bir puzzel'ın son taşınıda eklemiş gibiydi. Uzun uzun baktı cam'a ve hiçbirşey düşünmeden sadece soldan sağ'a oluşan beş harfli bilmecenin cam'a yansıyan silüetinde cevabını aradı düşündüklerinin. Havanın soğukluğundan cam'ın buğusuna işlenen mutluluk kelimesine yeniden buğu hakim olmaya başlamıştı..Artık çizdiğide kafasındaki gibi silüetleşmişti. yazı tamamem silüetleşincede varacağı yere varmıştı.. Aslında varacağı yere çok vardı.. ön taraftan yükselen suskunsun lafıyla irkildi. Kendine geldiğinde hemen arabadan inmek istedi.. ve indi. Yağmur damlalarının süratla yeryüzüne doğru çarpma telaşı içerisinde yürümeye başladı. Kafasına çarpan her damlada irkiliyor kendini geliyor ve bir saniye geçmeden yeniden dalıyordu düşünceye. Elleri ceplerindeydi ve üşüyordu ellerinin titremesine hakim olamıyordu.. Bir otobüs durağına geçti ve yağmurun dinmesini bekledi. Oturduğu yerden gökyüzüne bakmaya çalışıyordu. Gözü elektrik direğinin ışığına takıldı ışığın içinden süratla inen yağmur damlalarını seyretmeye başladı.. Sanki hepsinin acelesi var gibiydi. Biranönce yeryüzüne çarpıp parçalara ayrılmak ister gibiydiler. Daha fazla dayanamadı ve oturduğu yerden kalkıp süratla inen yağmur damlaları arasında yoluna devam etti. Attığı her adımda onu görmenin ardından geçen zamana bir saniye daha eklenmesine üzüldü. Çünki onsuz geçen her saniye kaybedilmiş bir saniyeydi. Zamanın uzamasına sinirlendi ve durdu. Geriye döndü uzun uzun baktı. Sanki bir adım daha ilerdeki üzüntüye tahammülü kalmamış gibiydi. Zamanla arası hiç iyi olmamıştı aslında. Sabırlı biri olmadığını düşünürdü herzaman. Ne kaybettiyse bu yüzden kaybetmişti hayatında. Zaman ona herşeyi öğretmişti ama sabırlı olmayı öğretememişti. Sakinleşti ve yoluna devam etti. Taki karanlıkta kaybolana kadar devam etti..
Geride boynu bükük yağmur damlalarını bıraktı birde onun üzüntüsünü görmek istemeyen ve bu yüzden bulutların arasına saklanmış ay'ı bıraktı.
O günki gibi yaşamaya devam ediyor.
Bilmem nereye kadar ?
10 Haziran 2008 Salı
Polar Panaroma
8 Haziran 2008 Pazar
Beklentisiz Sevin
Beklemediğiniz bir anda hediye almak en sevdiğinizden... Ve beklemeden gelen bir "seni seviyorum" mesajının tadına varabildiniz mi hiç? Siz istediginiz için degil, o istiyor diye yapildi mi tüm bunlar? Ve beklentisiz sevmenin tadina bakabildiniz mi hiç? "Bugün beni hatirlamadi" yerine "Hiç beklemiyordum, senin gelecegini" diyebilmek ne güzeldir oysa... Onu bogmadan, kendinizi bogmadan sevebilmek ne güzeldir...
Sahiplenme duygusundan uzak, sevmenin, sevilmenin tadina varabildiniz mi hiç? Yapilmamis davranislar, söylenmemis sevgi sözcükleri ile kendi kendinizi ask çikmazinda kaybedeceginize, Hiç beklenmeyen bir demet çiçekle mutlu oldunuz mu? Beklentisiz sevin... Ben, beklentisiz seviyorum... "Niye aranmadim" diye düsünüp kendini kendinizi yiyeceginize, hiç beklenmedik bir "Seni özledim" mesaji ile aski yakalayin..
Beklentisiz sevin... Ben, beklentisiz seviyorum... O, sizin sevgiliniz oldugu için degil. Ona tapulu maliniz gibi, çantaniz, arabaniz gibi davranma hakkiniz oldugunu düsünmeden. Onu sevdiginiz, onun da sizi sevdigi için sevin... Sevgiye karisan "beklenti" denen illeti hemen silin askin ak sayfalarindan... Göreceksiniz ki, o zaman ask, baska bir güzel... Göreceksiniz ki, o zaman sevgili, daha bir romantik...
Göreceksiniz ki, o zaman sevmek ve sevilmenin damaklarda biraktigi tat, yillanmis sarap gibi, beklenti zehrine karismadan bir baska döndürüyor insanin basini... Ben, beklentisiz seviyorum... Onun nerede oldugunu merak etmiyorum... "Beni bugün neden aramadi" diye geçirmiyorum içimden, aramadigi zamanlarda... Gelecege dair hayallerim de yok zaten... Ben, sevgiyi yasiyorum... Onun yanimda oldugu anlar o kadar degerli, o kadar kiymetli ki...
Gerçeklesmemis ve gerçeklesmeyecek beklentilerle mahvetmiyoruz o anlari... Beklentisiz seviyoruz... Sevdigimiz için seviyoruz...
Hayalsiz, geleceksiz, beklentisiz... Anlik seviyoruz...
Deneyin... Beklentisiz, sevmeyi deneyin bir gün... Beklentilerle bogdugunuz asklariniza aciyacaksiniz...
...
C.Dündar