Ne Diyorduk Abi ?: Haziran 2008

29 Haziran 2008 Pazar

Eskici

Torbasında Umut, Torbasından İnsana Dair Ne Varsa !

22 Haziran 2008 Pazar

EL Gibi

Ne bir ses nede haber gelmiyor artık senden
Öylece kala kaldım da deli hasretinle ben
Bir yabancı selamı ile hüzünlere daldım
Kendi ellerimle ben Beni kederlere saldım
Sonunda bir oyuncak kara sevda aldım senden
Yani değişmedim hala öyle biraz çocuk kaldım
Yok öyle el gibi durma gül biraz
Sana gülmeler yaraşır
Yok öyle güz gibi soğuk olma
Güz ayrılık taşır

Yok Öyle El Gibi Uzak Durma !

S.A

Bu Durumu Söyleyemiyorum Ulan !

Söylenecek çok şey olmasına rağmen dilden çıkan kelimelerin söylenmek istenenlerle hiçbiralakası olmayan, sadece söylenmek için söylenen basit sözcüklerden ibaret olduğu bir durumla baş başayım. Öyle bir durumki içinde biriktirdiklerini dışarı vurduğunda hiçbir değer görmeyeceğini bilmektir. Bu durumu tanımlarken kullandığım sözcüklerde yetersizdir aslında . Anlatmak istediğimi birtürlü anlatamadığım saçmalıklar üstüne saçmalıklar eklediğim bununda farkında olduğum... ve en sonunda sessizliği seçtiğim kaçılması gereken, tutulduğunda hayatla olan ilişkini sorgulamana neden olacak kadar karamsar bir ruh haline girdiğim durumdur... ve belkide yaşamaktan bile nefret edebileceğin yaşanmıyası bir ruh halidir.
Olayın vahimiyetini anlamak için Paradox kelimesini incelemek yeterli aslında. Olabilirler ihtimalinde yaşatılan mutluluk oyunlarıyla kendi kendine -neden olmasın? dedirten ama aslında hiçbir yolu olmadığını bilmek gibi... sözcüklerinde dilden çıkma anına kadar gerçekten içinde biriktirdiğin sözler olması... dışarı çıkma anında ise farklılaşmasına neden olan bu yüzdende hiçbir anlamı olmayan bir durum. Karamsarlaşmış iflas etmiş bir bedenin aklın hakimiyetinden çıkması gibi sağa sola savrulmasından başka birşey değil.
Şimdi yapılması gereken nedir diye düşündüğüm zaman, aslında hiçbirşey yapmamak yapılacak en güzel şeydir diyorum kendi kendime. Bundan önce olduğu gibi. Bir buz parçası gibi düşündüklerimin erimesini izlemek... Sonrada yavaş yavaş eriyen düşüncelerin buharlaşıp akıldan birer birer kopmasını beklemektir gerekli olan sadece.



"Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:
Henüz söylememiş olduğum sözdür... "

17 Haziran 2008 Salı

Sonu Olmayan Hikaye

Araba son sürat yoluna devam ediyordu. Arka koltukta başını cam'a yaslanmış düşünüyordu. Sadece kendi ve hayal ettikleri vardı. Aklındaki soldan soğa olan beş harfli bilmeceyi çözmeye çalışıyordu. Sonra dikketle camdan dışarı bakmaya çalıştı. Cam buğuluydu ve dışarıyı göremiyordu elini cam'a doğru uzattı .. tam eli cam'a yaklaşmışken durdu işaret parmağını kaldırdı ve cam'ın soluna doğru götürdü.. ilk harfi özenle sanki hayat çizgisini çizer gibi çizdi. Ve Devam etti. Son harfe geldiğinde parmakları sanki bir ressam hakimiyetindeydi artık.. O an dünya dursun dönmesin istiyordu, zamanı durdursun biri diye içinden geçiriyordu... onunla ilgili birşeyler yapmanın sevinci vardı içinde.

Son harfin bitmesine doğru içini bir burukluk sardı. Güzel sözcüklerle başlayan ve çok çabuk biten bir şiirin kalbinde bıraktığı doyumsuz tad'ı vardı sanki. Eliyle son harfi yavaş yavaş çiziyordu ama parmağının değdiği yerden aşşağıya doğru akan damlaların yarattığı çizgilerden istediğini yapamıyordu.. ve sonunda bitmişti. Bir puzzel'ın son taşınıda eklemiş gibiydi. Uzun uzun baktı cam'a ve hiçbirşey düşünmeden sadece soldan sağ'a oluşan beş harfli bilmecenin cam'a yansıyan silüetinde cevabını aradı düşündüklerinin. Havanın soğukluğundan cam'ın buğusuna işlenen mutluluk kelimesine yeniden buğu hakim olmaya başlamıştı..Artık çizdiğide kafasındaki gibi silüetleşmişti. yazı tamamem silüetleşincede varacağı yere varmıştı.. Aslında varacağı yere çok vardı.. ön taraftan yükselen suskunsun lafıyla irkildi. Kendine geldiğinde hemen arabadan inmek istedi.. ve indi. Yağmur damlalarının süratla yeryüzüne doğru çarpma telaşı içerisinde yürümeye başladı. Kafasına çarpan her damlada irkiliyor kendini geliyor ve bir saniye geçmeden yeniden dalıyordu düşünceye. Elleri ceplerindeydi ve üşüyordu ellerinin titremesine hakim olamıyordu.. Bir otobüs durağına geçti ve yağmurun dinmesini bekledi. Oturduğu yerden gökyüzüne bakmaya çalışıyordu. Gözü elektrik direğinin ışığına takıldı ışığın içinden süratla inen yağmur damlalarını seyretmeye başladı.. Sanki hepsinin acelesi var gibiydi. Biranönce yeryüzüne çarpıp parçalara ayrılmak ister gibiydiler. Daha fazla dayanamadı ve oturduğu yerden kalkıp süratla inen yağmur damlaları arasında yoluna devam etti. Attığı her adımda onu görmenin ardından geçen zamana bir saniye daha eklenmesine üzüldü. Çünki onsuz geçen her saniye kaybedilmiş bir saniyeydi. Zamanın uzamasına sinirlendi ve durdu. Geriye döndü uzun uzun baktı. Sanki bir adım daha ilerdeki üzüntüye tahammülü kalmamış gibiydi. Zamanla arası hiç iyi olmamıştı aslında. Sabırlı biri olmadığını düşünürdü herzaman. Ne kaybettiyse bu yüzden kaybetmişti hayatında. Zaman ona herşeyi öğretmişti ama sabırlı olmayı öğretememişti. Sakinleşti ve yoluna devam etti. Taki karanlıkta kaybolana kadar devam etti..
Geride boynu bükük yağmur damlalarını bıraktı birde onun üzüntüsünü görmek istemeyen ve bu yüzden bulutların arasına saklanmış ay'ı bıraktı.

O günki gibi yaşamaya devam ediyor.
Bilmem nereye kadar ?

10 Haziran 2008 Salı

Polar Panaroma

Gece 02:00 ye doğru hızla ilerlerken manasız ve şuursuz şekilde yaptığım amacı ve herhangi konusu olmayan çalışma. zaman en iyi öğretmendir. ancak ne yazık ki daima öğrencilerini öldürür.

Kısacası sadece zaman öldürüyorum, zaman da beni !

8 Haziran 2008 Pazar

Beklentisiz Sevin

Yani "Bugün telefon etmedi" demeden, "Şu an nerede acaba?" diye kendi kendinizi yemeden, "Yaş günümü hatırlayacak mı acaba?" diye bir beklenti içine girmeden... Sevdiniz mi hiç? Onun, size ait olmadığını kabul edip,onu özgür yaşamı ile sevmeyi denediniz mi? Yanındaki erkek arkadaşına aldırmamayı öğrenip ama aldırmıyormuş gibi yapmadan, gerçekten aldırmadan, "Bitecekse biter , bunu ben değiştiremem, beni sevmeyi bırakmasını değiştiremeyeceğim gibi" diye düşünüp. Onu yersiz kıskançlıklara boğmaktan ve kendinizi yıpratmaktan vazgeçebildiniz mi hiç? Hiç beklemeden çalan bir kapıda, onu karşınız da görmek ne güzeldir bilir misiniz?

Beklemediğiniz bir anda hediye almak en sevdiğinizden... Ve beklemeden gelen bir "seni seviyorum" mesajının tadına varabildiniz mi hiç? Siz istediginiz için degil, o istiyor diye yapildi mi tüm bunlar? Ve beklentisiz sevmenin tadina bakabildiniz mi hiç? "Bugün beni hatirlamadi" yerine "Hiç beklemiyordum, senin gelecegini" diyebilmek ne güzeldir oysa... Onu bogmadan, kendinizi bogmadan sevebilmek ne güzeldir...

Sahiplenme duygusundan uzak, sevmenin, sevilmenin tadina varabildiniz mi hiç? Yapilmamis davranislar, söylenmemis sevgi sözcükleri ile kendi kendinizi ask çikmazinda kaybedeceginize, Hiç beklenmeyen bir demet çiçekle mutlu oldunuz mu? Beklentisiz sevin... Ben, beklentisiz seviyorum... "Niye aranmadim" diye düsünüp kendini kendinizi yiyeceginize, hiç beklenmedik bir "Seni özledim" mesaji ile aski yakalayin..

Beklentisiz sevin... Ben, beklentisiz seviyorum... O, sizin sevgiliniz oldugu için degil. Ona tapulu maliniz gibi, çantaniz, arabaniz gibi davranma hakkiniz oldugunu düsünmeden. Onu sevdiginiz, onun da sizi sevdigi için sevin... Sevgiye karisan "beklenti" denen illeti hemen silin askin ak sayfalarindan... Göreceksiniz ki, o zaman ask, baska bir güzel... Göreceksiniz ki, o zaman sevgili, daha bir romantik...

Göreceksiniz ki, o zaman sevmek ve sevilmenin damaklarda biraktigi tat, yillanmis sarap gibi, beklenti zehrine karismadan bir baska döndürüyor insanin basini... Ben, beklentisiz seviyorum... Onun nerede oldugunu merak etmiyorum... "Beni bugün neden aramadi" diye geçirmiyorum içimden, aramadigi zamanlarda... Gelecege dair hayallerim de yok zaten... Ben, sevgiyi yasiyorum... Onun yanimda oldugu anlar o kadar degerli, o kadar kiymetli ki...
Gerçeklesmemis ve gerçeklesmeyecek beklentilerle mahvetmiyoruz o anlari... Beklentisiz seviyoruz... Sevdigimiz için seviyoruz...

Hayalsiz, geleceksiz, beklentisiz... Anlik seviyoruz...

Deneyin... Beklentisiz, sevmeyi deneyin bir gün... Beklentilerle bogdugunuz asklariniza aciyacaksiniz...

...

C.Dündar

2 Haziran 2008 Pazartesi

Muzip


Böyle model bulmuşken poz'lamamak büyük ayıp olurdu heralde. Karşımda şekilden şekile girerken makina denklanşörüne eziyet edercesine kare kare yakaladığım an'lardan ilki bu kare. İlerleyen saat ve günlerden makina'ya takılan diğer kareleride ekleme dileği ile..