Ne Diyorduk Abi ?: Nisan 2008

30 Nisan 2008 Çarşamba

Aklımı Kaybettim Hükümsüzdür

Bu tip espirileri sıkça duyarız onlardan birine mahal verdiğim için ayrıca özür dilerim.
Asıl olarak gazetelerin reklam spotlarında sıkça görürüz böyle duyuruları. Genelde nufüs hüviyeti kaybolduğunda görürüz.

Birde insanın aklını kaybetme raddesi vardırki bulanların art niyetli insanların kötü emellerine rahatça alet edebileceği farklı bir durumdur. İnsanın aklını kaybetmesi sonra onu altın dedektörüyle arasa bile bulamayacak duruma sokması kendini.. insanın ne basiretsiz bir yaratık olduğunun kanıtıdır..İnsanda değilsin hatta sen böyle olunca.

Nerde kaybederiz aklımızı ? hangi durumlarda kaybederiz? birde bunun sorusu vardır. Verilebiliyorsa birde cevabı vardır..
Hayatımızı allak bullak edecek kıvama sokan bu akıl kaybı sorunu genelde manita ayağına yaşansada (bu kaidede kalan kısım) .. Aslında hayatımızda yaşadığımız her soruna olan yaklaşımımızın basiretsizliğindede olabilecek bir durumdur.. evet basiret.. Aklını kullanmak yerine kıçını kullanan insanlar aklımı kaybettime verilebilecek en iyi insan türüdür..
Kendine bahşedilmiş düşünme yetisini kullanmak yerine..
-off banane ya ne uğraşacam. Yada..
- olmuyor abi unutamıyorum, olmuyor anasını satim!.
durumları kıçıyla hayat bakışı edinmiş kesimin basiretsiliğine verilebilecek örneklerdendi.
Zaten basiret sahibi olamayan insanlar akıl sahibide olamaz. Yaşadıkları ilk üzücü olayda hayattan ümitlerini kesen kısaca kendilerini hayattan afaroz eden bu kesim toplum için son derece tehlikeli olan cinslerdir.. Zira sizde takdir buyurursunuz (Ne şekil konuştum lan) hayattan beklentisi olmayanın yarardan çok zararı olur.
Hertürlü zorluğa göğüs gerebilmek, yaşanan her kötü olayı ders saymak, birdaha yapmamak adına çabalamak varken hayattan soğumak elini eteğini çekmek insanın kendine yapacağı en büyük kötülüktür.
Kötülüktür evet çünki hayat iyi veya kötü yaşanacaktır. Zaman öyle yada böyle geçecektir. Şuan bile geriye dönüp baktığınızda hayatınızda geçen zamanın çok kısaymış gibi göründüğünü farzsayarsak.. böyle alengerli işlere bulaşmanın anlamı olmadığını düşünüyorum. Geçen zamana bakıp ağlamak yerine yaşanacak yarınlar için çabalamak lazım. Birazda hayata polyana gibi bakmak lazım.. Gidenin arkasından ağlamak kadar kalanlar içinde savaşmak lazım.
Elbetteki insan üzülecek, sıkılacak, daralacak, bunalacak lan ne bilim işte başımıza türlü türlü felaketler gelecek.Yaradanın bahşettiği aklı biraz kullanmayı denesek yeter..
Mazallah kullanmaya kullanmaya körelen bir aklın olursa. aklı olana eğlence olursun.. seninle top gibi oynar hatta sana rövaşata atar.

Ben bu anlattıklarımın neresindeyim onu bende bilmiyorum aslında. Ortada biryerdeyim heralde. Akıllı geçinip ama aslında aklını birkaç durak ötede bırakmış kesimden olmam gerek.



Çıkarın şu başınızı gömdüğünüzden kumdan.
Aklınızı kullanın olm biraz aklınızı!

29 Nisan 2008 Salı

Doğduğun Gün.....

Lohusa dan bir ağıt eşliğinde başlar tüm hayatıımız....Çığlıklarımız kaplar ameliyat haneyi.(Eğer Hastanede doğacak kadar şanslıysak)...Doğarken başlar imanın şartı.Temizlik....Beyaz ellerde ıslanarak bir adım daha yaklaşırız cenneti ayaklarının altında taşıyan annemizin kollarına.Etrafa bakınırken ılık bir his bulanır ağzımıza hissetmeye başlarız.dışarda heyecanla bekleyen babaya ilişmiştir çoktan bu mutlu haber.derken nazarlılar takılır ,altınlar,maaşallahlar.bir anda olu verir tüm neşesi ,eğlencesi...ilk sözcüğü bekler anne-baba bebeğin ağzından sölenir babbbaaa--annniiii----deeddeeee...derken zxaman o kadar ilerlerki büyürsün büyürsün büyürsün...okul çağın gelir sıralarda oturruken istersin anneyi yanı başında...utanmadan sıkılmadan öğrenmeye çalışır abc yi.Eşlik eder ALİ ATA BAK.Fasulyeden sayı sayarak...Zaman Akıp giderken avuçlarımızdan bir bakarızki ilk sevgilimizzi anlatırız annemize...Nedendir bilinmesede her zaman annedir sırdaşımız.para istesekte anneden izin istesekte anneden.bir perde warmışcasına uzak durulur babadanç.ATADAN.Farkında olmadan esiri olmuşuz zamanın.bir bakarızki geçip giden zamandan tek hatıralar zihindeki anılar sandıklarda saklanan fotograf albümleri.Hani bir şarkısında diyorduya Teoman; Bugün Benim Doğum günüm,Hem sarhoşum Hem Yatayım,Bir Bar taburesi üstünde BABAMIN ÖLDÜĞÜ YAŞTAYIM....Evet BUGÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM AMA BABAMIN OLDUĞU HAYATTA DEĞİLİM....Üzülsemmi sevinsemmi.....aslında hergeçen yıl biraz daha sona yaklaştığım için bugün çok farklı hissettim kendimi.Beklediğini biliorum....ELBET GELECEĞİZ SENİ O EBEDİ YANLIZLIKTAN KURTARACAĞIZ.............

Bu Şehir


5 Adet fotoğrafın birleşimi sonucunda ortaya çıkan karedir.. Renk değerleriyle oynadım birde texture girdim sonuç bu oldu..
Havanın bulutlu olması beni böylesi bir çalışma yapmaya iten nedendir. farklı bir çalışma olsun dedim..
Tek kare gibi görünsede çektiğim açıdan en üst ve altı almak imkansızdır.. O şekilde bir çekimi balık gözü tabir edilen mercekle yapabilirdim. oda elimde yok. Çok para lan oda. Kısıtlı imkanlarla güzel işler çıkartmaya çalışıyoruz işte.. Nankörlük etmeyede gerek yok.. alet edevat sağlamdır elimde (Angel organizasyon sağolsun). Gerçi artık kendime yetecek cihaza sahibim.. Gülüm benim gülüm benim derdim aşkım D80 im benim :) Aşka geldin lan uzatma tamam.
Neyse dinkardeşlerim bu gördüğünüz muazzam manzara hakkında bilgide vereyim size..
Mekan adananın en cix yerlerinden Güzelyalı mahallesidir. Avukatı, Doktoru, Belediye Başkanı yani Elit diye tabir ettiğimiz insanların ikamet ettiği bir yerdir. Bu yüzden gayet sakin ve düzenli bir yerdir.. Devletin gerekli mercileri bölgeye gül gibi bakmaktadırlar.. Adananın çeşitli yerlerini bok götürürken buralar pırıl pırıldır.Yağcılığın, yobazlığın, çift suratlılığın resminide görebilirsiniz buraya bakarak. İlgi alaka okadar çokki buraya. hergün kaldırımlar kamyon kamyon sularla yıkanır pırıl edilir. Varoş kesiminde çöpü bile almazlar yollardan.Hayvanlığın daniskası..
Neyse sözün özü çekim teğniğiyle mekanıyla güzel olan bir kare olduğuna inanıyorum...

İyi seyirler anacım..

28 Nisan 2008 Pazartesi

Ona Bakarak Yazmak

Ona içinde milyarlarca kelime birikmişken yüzüne bakıp hiçbirini söyleyememek .. sonrada dönüp kafanda kalanları buraya dökmek. Ammada güven sorunun varmış lan !.
Tamam lan bu sefer söylüyorum diye yürümeye başlayınca şekil, şema değişikliğine uğrayarak "ne oldu? neyin var?" sorusuna "yok birşey" diyip kafanı çevirmek. yönünü gökyüzünün olduğu kapıya doğru çevirmek. dışarı çıkıncada avazın çıktığı kadar bağırma istemine bürünmek Yapamamak, kahrolmak. Söyleyememenin vermiş olduğu sinir öyle büyürkü içinde. Kendi kendine ağız burun dalmak istersin. Başka zaman söylerim dersin kendi kendine. Avutursun bir nevi kendini. Çünki o zaman hiçbirzaman gelmez. Getiremezsin kendinde ozamanı birtürlü.Yürekte biriktirip biriktirip birtürlü dilde anlam kazandıramazsın çünki. "Ne oluyor lan sana? az cezur olsana?" der durursun. Ama kendinle konuşurken bile yalan söylersin. Her seferinde "Tamam bu sefer kesin söylüyorum" diyerek yalan söylersin.
Yutkunmak, sonra boğazda yumruk gibi toplamak sesleri, diyememek işte, bu kadar mümkünken, bu kadar kolayken bi kısacık "gel!" diyememek yahut... Neyse...!
Anlatamamanında nedenleri vardır elbet. İnsan nedensiz susmaz ya. Yanlış anlaşılma korkusu. konuşurken heyacanın verdiği stresle dilinin, damağının karışması. Kekelemek, şaşırmak ve sonunda batırmak. En önemlisi anlaşılmamak.
Ne söylesem hep eksik içgüdüsü batırıyor aslında herşeyi. Anlattığın herşeyden sonra "yarım kaldı lan şunuda söylesemiydim" içgüdüsü saçmalattırıyor insana..Kelimeler aynı ama beyninde kurguladıklarını birtürlü kurduğun kelimelere yansıtamamak her kelimeyi eksik görmek işte tüm aptallığın doruk noktası.


Doruk noktalarda yaşamaya devam, ve biz ustayla bitirelim...
"Ve sana söylemek istediğim en güzel söz henüz söylememiş olduğum sözdür."
N.H

KO [knockout]


Galatasaray 1:0 Fenerbahçe
Ne diyorduk abi?

25 Nisan 2008 Cuma

Bir Fotoğraf Bir Yorum

Fotoğrafçılıkla ilgilenmeye başaldığımdan beri çektiğim karelerde gerçekten sevdiğim çekmekten zevk aldığım yerler çokca olmuştur. Bu fotoğraftaki mekanda onlardan biri işte... Fotoğrafı çekmeden önce oradan her geçtiğimde ah ulan keşke makina olsaydıda şurayı çeksem dediğim çok olmuştur... Makina elime geçincede gittiğim ilk yerdir. O yüzden benim için ayrı bir yeri vardır burasının.

Burası neresimi ? yer hakkında bilgi veriyorum ve sizi bu güzel kare ile baş başa bırakıyorum. Kral Tv Vj'leri gibi konuştum lan ehehehe
Neyse sadede gelelim.
Mekan adananın en eski mahallesi diye tabir edilen Tepebağ mahallesinde bir ara sokak. yolun sonundaki camii 2006 yılına kadar harabe şeklindeyken kültür bakanlığı desteği ile restore edilmiştir.Adananın en işlek caddelerinden Çakmak Caddesinin arka kısmıdır. Tarihi yapısıyla herzaman gözüme hoş gelen bir mekan olmuştur...
Kendi adıma söylim ordan ne zaman geçsem etrafımdan faytonlar falan geçecek sanarım. (Hayal gücüne bak lan amma uçtum :). Amman boşuna dememişler hayalle yaşayını birkere yaşamayanı iki kere. ) Hayal mayal ama gerçekten öyle bir ortam içindeymişim gibi hissediyorum.

Bu ve buna benzer yerler çoktur tepebağda fırsatım olunca oralarıda pozlamayı düşünüyorum...
Tarihimizi yaşatalım hesabı...

Kendinize iyi bakın lan
(Ben taktım bu lan lafına)

Neye Göre

Kariyer yolunda ilerleyen bir grup yeni mezun, eski üniversitelerindeki profesörlerini ziyaret için bir araya gelirler.Bir süre sonra sohbet, işin ve hayatın stresinden şikayete döner.Misafirlerine kahve ikram etmek isteyen profesör mutfağa gider ve yanında büyük bir termos içinde kahve ve porselen, plastik, cam, kristal olmak üzere değişik tarzda ve ucuz görünenden, pahalı ve hatta çok özel olanlarına kadar değişik kahve bardakları ile gelir. Herkes bir bardak secince, profesör şunları söyler: -Fark ettiyseniz, tüm pahalı görünen bardaklar alındı ve geriye ucuz görünümlü, sade bardaklar kaldı. Kendiniz için en iyi olanı istemeniz normal olsa da, bu sizin stresinizin ve problemlerinizin kaynağı aslında.Emin olun ki, bardağın kendisi kahvenin kalitesine hiç bir şey katmaz. Çoğu zaman, sadece daha pahalıdır ve hatta bazı durumlarda da içtiğimizi saklar.Hepinizin aslında istediği kahveydi, bardak değil, ama bilinçli olarak eniyi bardaklara yöneldiniz ve sonra birbirinizin bardağına bakmaya başladınız. Sunu bir düşünün: Hayat kahvedir. İş, para ve toplumdaki konumunuz da bardaklar. Onlar hayatı tutmak için sadece araçlardır ve seçtiğimiz bardak yasadığımız hayatın kalitesini belirlemediği gibi değiştirmez de. Bazen sadece bardağa odaklanarak Allah’ın sunduğu kahvenin tadını çıkarmayı unuturuz.Kahvenizin tadına varın!En mutlu insanlar her şeyin en iyisine sahip değildirler. Sadece sahip oldukları her şeyin tadını çıkarmayı bilirler. Basit yaşayın. Cömertçe sevin.Birbirinize derinden itina gösterin.Nazik olun, gerisini Allah’a bırakın

24 Nisan 2008 Perşembe

Hakanın Derdi Kimi Gerdi !


Efenim şimdi Hakan ŞÜKÜR derbi öncesinde çıkıp demeç vermiş ne demiş kendileri önce onu okuyalım..
"Futbolda alınan sonuçlar, kimilerine göre önemli, kimilerine göre hayati önem taşıyabilir. Fakat biz öyle güzel bir haftanın içinde bulunuyoruz ki, bunun kıymetini bilmek durumundayız. 'Kutlu Doğum Haftası' içindeyiz ve ona layık olmalıyız. Peygamberimiz'e layık olmalıyız. Çocuklarımızı, gençlerimizi de Peygamberimiz'in hoşgörüsü etrafında hayata hazırlamalı, yaşantılarımızı ona göre şekillendirmeliyiz. Hafta sonunda F.Bahçe ile önemli bir derbi müsabakası oynayacağız. Herkesin bu maçta içinde bulunulan haftanın atmosferi içinde hareket etmesini temenni ediyorum. Dostça ve centilmence mücadele etmeliyiz. Herkes dürüstçe elinden geleni yapmalı. Allah kime nasip ederse o kazansın."

Hakan ŞÜKÜR böyle demiş.
Ne dediği neyi ima ettiği gayet açık bir mesaj'ken değerli basınımız bu açıklamayı öyle evirdi çevirdiki... Bu adam yok hocasına yağcılık yapıyor yok irticada bulunuyordan tutunda hertürlü abidik gubidik anlama taşıdılar..

Benim anladığım kadarıyla Hakan ŞÜKÜR bu mesajında diyorki "
kavga gürültü olmasin, iyi oynayan kazansin, kimse kendini yalandan yere atmasın, kimse hakemin görmediği pozisyonlarda rakibe "nanı skim" demesin, ya da tükürmesin, gole giden oyuncu düşürülmesin, kısaca centilmence bir müsabaka olsun mesajı verilmek istenmiştir"

Benmi çok safım yoksa değerli basınımız bizim görmediğimiz ince ayar bir mesajımı algıladı Hakan'nın bu açıklamasından anlamış değilim.. Eğer durum böyleyse ben öküz'leşme evrimi geçirmeye başlıyorum demektir.

Hakan ŞÜKÜR inançlı olduğunu hiçbirzaman gizlememiş yeri ve zamanında bu konuda gerekli hertürlü açıklamayıda yapmıştır. Kısaca inancını açıklamaktan, yaşamaktan geri kalmayan bir futbolcudur kendisi..

Bugün yeşil saha diye tabir ettiğimiz yerde dinsel yönlerini dile getiren icraata döken onca futbolcu varken ve değerli basınımız bunları dile getirmekten uzak dururken... ülkesinin dört bir tarafı camilerle dolu olan her ezan vaktinde rahatça sesini işittiğimiz müezzini olan bir ülkede ve daha doğrusu çoğunluğunun müslüman olduğu diğer dinlere mensup insanların azınlıkta kaldığı bir ülkede Hakan ŞÜKÜR ün bu açıklamasını yadırgamak hangi akla mantığa sığar acaba..

Bildiğimiz sportmenlik çağrısı işte lan bu daha başka ne olabilirki..

Asıl soru elin yabancı topçucu sahaya çıkarkan ıstavrozunu çıkarırken, formasının altına dinini sembolize eden t-şört giyerken veyahut eliyle gol atınca bu tanrının eliydi denirken... bugün hakanın bu demecine salya sümük saldıran kişiler bu durumlara nasıl yaklaşmışlardır.

Aslında laik diye geçinen bazı insanların laiklikten anladığı şudurmuki kıç merkezli saldırılar yapıyorlar.. "Dine ait her kavram sosyal yaşamdan izole edilmelidir. . Laik insanın dini olmaz, " Bu arkadaşların laiklikten anladıkları bumudur diye düşünmeden edemiyor insan.

Yakında camiye giden her insana fettullahçı, tekkeci, zaviyeci diye yaklaşılırsa şaşırmam apışıpta kalmam.. Bu adamalar bunuda yapar zamanla..


21 Nisan 2008 Pazartesi

Varmı Ötesi ?


Şampiyonu belirleyecek derbi varmı ötesi ?

Az önce TRT 3 te nostalji tadında bir programla geçmişi yaad ettiler. Eski maçlardan görüntülerle eski futbolcuların anılarıyla Galatasaray-Fenerbahçe derbisini konuştular.
Anlatılanlarla şimdiki durumu karşılaştırınca insanın iğrenesi geliyor. Hatta içine ettiniz lan futbolun diyip bu çarkı terkedesi bile geliyor...

Yine futboldan çok hakemin konuşulacağı. Futbolcuların birbirine tekme tokat, kafa, göz gireceği bir derbi daha geldi çattı... Eskilerin anlatığı bizim pek göremediği şeyler var. Mesala rakipten biri sakatlandımı ilk diğer takım futbolcusu koşarmış yardıma. Birbirine abi kardeş gibi yaklaşırlarmış.
Şaibe nedir şerefsizlik nedir kin nedir bilmezlermiş. Çamur sahada ad'larına yakışan mücadeleyi vermek için çamurun işlemediği bölge kalmazmış formalarında... Bunuda para için değil ad'larına yakışanı yapmak için yaparlarmış...
Hep mış'larda muş'larda kaldı bunlar...



Zaman geçti devran döndü kediler köpekler marsa çıktı herşey ilerledi herşey güzelleşti...

İşin içine para girdi bununla beraber ibnelik girdi yavşaklık girdi.
Herşeyleri para oldu bunların. Takım aşk'ı renk aşk'ı onlar için ikinci, üçüncü hatta dördüncü planda kaldı. hatta ve hatta planda falan kalmadı.
Artık hollandadan getirilen özel çimlerde, modern stad'larda, özel forma, tozluk ve ayakkabılarla ceplerine milyon dolarları indirerek oynamaya başladılar sahalarda futbolcular...

Parayı az buldularmı babalarını tanımaz hale geldiler satış üstüne satış yapmaya başladılar..

Birisi diğerine sövmeden tekme tokat girmeden oynayamaz oldular. Birbirinin suratına tükürmeden, sövmeden maçı bitirmez duruma geldiler, ... Yenilen taraf yenen'i kutlamak yerine kendine günah keçisi aramaya başladı. Hakeme, federasyona sayıp savuşturmadan yenilgiyi hakettik diyen çıkmaz oldu..
Hoş hakemide federasyonuda onlardan geri kalır olmadı hepsi birbirine baka baka çirkefleşti yarıştılar bu yolda birbirleriyle. Para oldu herşeyleri hepsi paralandı hepsi modernleşti !

Şimdiki ayakların bu modern sahalarda oynamalarını
hazmedemez oldum şu programı izledikten sonra... Gönül isterdiki o çamur sahada onuruyla şerefiyle oynayan ayakları bugün bu modern diye tabir edilen sahalarda koştururken görmek..
Çünki bunlar onların haklarıydı...

Aslında bu paralı alemin bu çirkef ortamı nekadar güzel olursa olsun.. onlar çamurlu sahaların yamalı topların yırtık formaların insanlarıydı. Onlar için önemli olan bunlar değil içlerindeki oyun aşkıydı takım aşkıydı renk aşkıydı. Bu çirkefliğin içerisinde bu modern sahalarda oynayamazlardı onlar...

Kendisine uzatılan "Rakamı Sen Yaz" denilen çeki elinin tersiyle iten "Bizi Sevenlere İhanet Etmiyelim Baba" diyenleri görmek isterdik aslında.. Yine toprak sahalar olsa yağmurda çamura dönüşse o saha. topa yama yaptırıp maça yetiştirilse. Herşey eskisi gibi olsa...
Metinin şöyle sol çaprazdan girmesini izlesek Metin meşin yuvarlağı doksana taksa. Tribünlerin önüne gelse elini kalbine götürse ve selam verse tribüne.. Tribünler sahadaki mücadeleye mest olsa. Sonuç ne olursa olsun taraftar takımını alkışlasa herşey güzel olsa hayat bayram olsa.

Mış muş'lara kalmış işimiz anlayacağınız. Olsada yeseklerede yaşatmaya devam edelim ve futboldan başka herşeyin konuşalacağı bir derbiye bir şampiyonluk maçına hepberaber merhaba diyelim...

Şampiyonu belirleyen derbi VARMI ÖTESİ ?

İSOT Acıdır Ama...

İlk kez acıyı küçücük ellerime tutuşturulan çiğ köftede tatmıştım.Bütün acılar böyleydi heralde.Annemin canım yanıyor dediği acıda bu olsaydı gerek .Su çareydi yediğim köftedeki acıya ya annem..onada su çaremiydi.Acı çiğ köfteden ibaret değilmiş zamanla anladım acının o olmadığını.Acı acıya şahit olmakmış acı acıya çaresiz kalmakmış acı yokluk,hastalık,ayrılıkmış.Acı aşk acı ölümmüş.Benim yediğim çiğ köftedeki gibi değilmiş acılar. Keşke soradan tattığım tüm acılar köftede bende çocukluğumda kalabilseydim ne olurdu sankii......

Hayat mı lan bu?

Garip bir hayat yaşıyoruz abi...
Yataktan kalktığımızda "yine başladı" diyip girdiyimiz bir günde, yemeğe, içmeğe hatta sıçmaya bile hevesli değiliz. Sanki hayatımızdan bıkmış gibiyiz.
Yaşar gibiyiz hayatı, ama bu sadece mazlum bir gölgemiz..
TV kanallarındaki doldur-boşalt misali, asparagaz medyacılık, namı-sensasyönel, boku boka karıştıran, illa ki olay yaratma çabasında olan gazeteciler.
İnsanın yüzüne tükürmesi geldiği siyasetçiler ve onların aletine çevrilen "insancıklar"..
İşteki suni "selam, nassın? iyyim canım, senden n`aber?" ler. Patrona "tamam, tabi ki, yaparız!" diyip, akabinde "Allahın belası, hiç mi insafın yok, be şerefsiz!" demeler.
Yılda bir kere gördüğün tanıdık, ya da akrabana sarılmalar, sonrasında "Yav, niye arayıp sormuyorsun be kardeşim, özlettin kendini!" ayağı yapma çabamızıysa hiç anlayamıyorum abi..
Robot olduk, anasını satiim!
Ulan, son kez ne zaman ailemle birlikte, şöle sofra arkasında, deye-güle akşam yemeği yediğimi bile hatırlamıyorum. Fast-food, fast-food! Yeter be! Sıktı lan..
Aklımızda sadece falancalar ne yaptı,
dilimizde tadını bile bilmediğimiz beynimize kurşun gibi sıkılan markalar,
gözümüzün önünde salak, aptal, tilki ve vurdumduymaz insanlar..
Egolarımızı tatmin etmek için yaşıyormuşuz meğer. Oysa ben, çoçukluğumdan bu yana egoist olmadığımı düşünüyor, hatta nefret ederdim egositlere. Abi, aslına bakarsan, ben bazen harbiden kendimden nefret ettiğimi bile düşünüyorum..
Sevgi, aşk, maşk. Kalmadı bunlar zaten. Gömdük o üç harifli zıkkımı kalbimizin en derin zirvesine. Çıkartmayacağımıza dair de söz verdik bir de. "Çıkartırsam şerefsizim leeeyn!" dedirten kızların Allah belasını versin yaa.. Vermese bile o dikburun gezme ve tuzağa düşme, tavlanma tecrübeleri yeter be abi..
Kız tayfasını anladık da, şu adamı görünce "Can dostum, kardeşim!" diyen, "erkekcik"lerin kalleşliğini, iki yüzlüğünü nereye yazalım? Maskeli insanlar artık hayat tarzı oldu. Onu bırak sen çeşit-çeşit maskeli insan demeye dilim gelmediği yaratıklar çıktı..
Tüm bu çirkefin içinde, duruyorum bazen. Abi, düşünüyorum bazen. Ben niçin lazımım?..

"Ben bana kendim için lazımım.."
Sagopa K.

Yönetmen.....( KİM )

Yaz aylarının en kavurucu dönemleriydi....Ağustos sıcakları kasıp kavuruyordu memleketin dört bir yanını.Derin soluk alış verişlerinde öğrenmiştim ölümün gerçek yüzünü...anlamıştım artık yakındı hayatın acımasızlığı an ve an geliyordu bana doğru..konuşamıyor anlatamıyor ve ağlayamıyordum.İçimde gittikçe büyüyen bu ateş artık korunamayan bedenimi yakıp kül etmeye başlamıştı.Sensizliğin düşüncelerinde seni düşünmek dahi düşündürürken beni ben sensizliği dahi düşünemiyordum....Her sabah kuş cıvıltılarıyla şenlenen odamın penceresinde o sabah kuşlar yoktu artık.Kuşlar tüm güzellikleriyle yerini bırakmıştı acının ortasına.Yaşanılmışlığın ortasındaki film şeridi gibi akıp giderken artık film devam edemeyecekti,kopmuştu filmin o saniyedeki tüm kareleri yoktu artık..Her filmde olduğu gibi elbet sonu vardı bununda ama erken gelmişti bu filmde son..hani vardırya giriş geelişme ve sonuç...Yaşatmadı bize gelişmeleri direk itti bizi sonuca...Hani sen mutlulukl filmlerinini yönetmeniydin....

Ahh O Sen...

Bir vazgeçiş öyküsü yaşadığım… … Bir vazgeçiş sinyali dudaklarımın kuruluğu… Bir vazgeçiş öyküsü sildiğim hayatım… Boşluğumdaki karanlık yolda giden bir ben… Herşeyin adı o kadar çok küçük yazıldı ki bir gün çıkagelirsin diye… Ama sen bilemedin.. Yaşatmadım sana bu…. Önce geçmişimi sildim… Sonra umutlu yarınlarımı… Parlayan pırıl pırıl gözlerimi kaybettim… Değerlerimi kaybettim… Bir hayalim vardı… Hep derdim ya ’senli benli’… İşte onları sen öldürdün ben göz yaşlarımla gömdüm. Gözyaşlarımla veda ettim sana… Bir el salladım sen görmeden içimdeki sana… Seni ‘Seni Seviyorum’ larla bıraktım olduğun yerde… Bense son elimi salladım ve bir daha arkama dönüp bakamadım… Sana gözyaşlarımla, duyamadığın hıçkırıklarımla veda ettim… Bir vazgeçiş öyküsü başladı yüreğimde… Hayatımdaki herşeyden vazgeçtim… Seni bulduğum karanlık yola saldım kendimi… Yüreğimde bir acı… Ellerim titriyor Yoruldum, tükendim… Pes ettim… Acaba hangi adımda yere yığılacağımın hesabını yapıyorum… Zamanlar sensiz işliyor artık… Alışmaya çalışacagım sensizliğe… Ve diyorum ki’ sen hep kalbimde kalacaksın bu yürek seni sevmekten vazgeçmediki’ vazgeçmeyecekte sen olmasanda......Sen yanımda olan ulaşılmazzımsın.....

20 Nisan 2008 Pazar

Seni Özlemek.....

YİNE NEFESİM DARALMAYA BAŞLADI SEN GİDİNCE CANIM BABAM.ÇARESİZCE BEKLEMENİN ACISINI BİLE BİLE.BAK SENSİZ BIRAKTIN BENİ YİNE BU GECE,AMABU GECE DİĞERLERİNDEN FARKLIYDI,GERİ DÖNEMEYECEĞİNDİ.GİDİŞİN ANLAMLIYDI BUKEZ,RÜZGAR ÜZÜLÜYORDU GİDİŞİNE HERZAMANKİ SICAK ESİNTİSİNİN YERİNE SOĞUK ESİNTİSİNİ TATTIRIRCASINA.BELLİKİ ÇAM AĞAÇLARIDA ÜZÜLÜYOR BUKEZ GİTMENE,KIŞIN BİLE YAPRAKLARINI DÖKMEYEN ÇAM AĞACI GİDİŞİNLE SANKİ KOLLARINDA TAKAT KALMAMIŞCASINA YAPRAKLARINI DÖKÜVERİYORDU.KUŞLAR DAHİ HABERDARMIŞ GİBİ UĞURLAMAYA GELİYOLARDI SON YOLCULUĞUNDA.EVDEN ÇIKIŞIN TAKILIYOR AKLIMA,ANNEMİN AĞLAYIŞI TAKILI VERİYOR GÖZ BEBEKLERİME,AĞIR ADIMLARLA VE SESSİZCE VE İNCİTMEDEN EVDEN ÇIKIŞIN’’ GERİ DÖNECEĞİM MERAK ETME ’’ DER GİBİ.GÖZ YAŞLARINDAN BELLİKİ SENDE BİLİYORSUN GERİ DÖNEMEYECEĞİNİ.SONRA AĞIR ADIMLARLA EVDEN UZAKLAŞIRKEN,BELLİKİ GERİYE DÖNÜP BAKMAMAK İÇİN ZOR TUTUYORDUN ÜZÜLECEKLERİNİ BİLDİĞİN İÇİN,KUSURSUZCA KARANLIKLAR İÇERİSİNDEN KAYBOLUVERİYORSUN.ÖLÜM ANIN GELİYOR AKLIMA,RÜZGR BU DEFA KULAĞINA BİRŞEYLER FISILDAYARAK SICAK ESİNTİSİNİN YERİNE BUKEZ SOĞUK ESİNTİSİNİ HİSSETTİREREK KARANLIKLAR İÇERİSİNDEN AYDINLIĞA CIKMANIN ÖZLEMİYLE USULCA ARAMIZDAN GİDİVERİYORSUN... ÖLELİ TAM 8 AY OLDU VE HALA SENİ YAŞIYOR VE KALBİMDE YAŞATIYORUM.HER AKLIMA GELİŞİNDE YİNE NEFESİM DARALIYOR VE SENSİZLİĞİN ACISINI BİRKEZ DAHA HİSSEDİYORUM.CANIM BABAM.............BİLİYORUMKİ BİZLER ÖLÜMÖÜ BEKLEYEN ZAVALLILARIZ.

Acaba Gerçekmiydi..

Gözlerine inanamamıştı gördükleri karşısında..Bir anda tüm zaman durakladı ve hareket edemeyen zamana karşı gözgöze geldi..ufuk çizgisinin sınırlarını zorlarcasına gözgöze bakıyordu..anlayamamıştı olanlar..bir çift göz bakıyordu o eski tahta kapının eşiğinden.Bakmayı özlediği görmek istediği suretti karşısındaki...inanamadı yaşanılanlara hemen koştu lavabonun başına...heyecandan titreyen ellerini boşalan suya doğru tuttu hir hışımla tokatladı yüzünü...tekrarladı bunu 3-4 defa...Gözleini açtığında tam karşısındaki aynada duruyor yaslanmış kapıya ona bakıyordu...

O Kimdi.

Erkenden uyandı.. Bütün yaşanılanları film şeridi gibi gözlerinin önünden geçirdi. Hâlâ olanlara inanamıyordu. Nasıl olup da bu kadar çabuk değişebilmişti… Bir türlü bu soruya cevap bulamıyordu. Kafasındaki karmakarışık düşüncelerden ve geceleri gördüğü kabus dolu düşlerin etkisinden sıyrılmak istedi.. Gün daha yeni başlamıştı ama o çektiği acının ızdırabıyla kendini çok yorgun hissediyordu.. Bütün dünyanın yükü onun üzerindeydi sanki… Birden gözlerinin yine dolduğunu fark etti; ağlamamak için kendini zor tutuyordu.. Biraz teselli bulmak ve rahatlamak ümidiyle hemen telefona sarıldı. Arkadaşlarından birini aramak istedi.Ama yoktu arayacak hiç kimse. Telefonu kapadı..Oda dağınıktı..Ne zamandır odasını temizlememişti. Hiç değilse biraz toparlamak gerektiğini düşündü. Banyoya gitti.. Aynaya baktı; yüzünün çok solgun olduğunu fark etti; elini yüzünü yıkadı; etrafa şöyle bir baktı. Gözü birden şampuanların yanında duran tıraş losyonuna ilişti. O, giderken geride bıraktıklarından biriydi sadece... İçine birden bir sızı düştü.. Hatıralar gözünde yeniden canlanıvermişti.. Birlikte geçirdikleri anların kalbinde açtığı yaranın sızısıydı bu… Öylece kalakaldı.. Sessizliğe büründü.. Bir süre ne yapacağını bilemedi.. Biraz sonra bir tıkırtıyla kendine geldi…Banyodan çıkıp kapıya doğru yöneldi. Ağır adımlarla gidip kapıyı açtı.. Gözleri doldu birden, ne yapacağını bilemedi.. Buruk ve mutlu bir ifadeyle baktı ona.. Yaşlar süzülüvermişti gözlerinden.. Gelen O’YDU…

Adana/Seyhan Nehiri

Adana Seyhan nehrinden bir görüntü...
Yazın mangalcıların uğrak yeridir. Aile'si, alemcisi, hapçısı, balıkçısı kısacası her cenahtan insan haftasonunu bu doğa manzarası mekanda geçirmeyi tercih eder. adananın keşfedilmemiş hazinesi gibidir... Yeşilin bukadar yoğun olduğu ender yerlerinden biridir adana'nın.

Hayata Dair Kareler



2007 Temmuz Ayında Çanakkale/Bursa ve İstanbulu kapsıyan gezi sırasında çektiğim bir fotoğraf..
Heralde fotoğraf severlere en iyi kareyi veren şehir istanbuldur..

Fotoğraf Galata kulesinden çekilmiştir mekan ise Eminönü..

19 Nisan 2008 Cumartesi

Son 4

Kronikleşen ve hersene son haftalarda ortaya çıkan şike söylentileri arasında bir sezonun daha sonuna geliyoruz... İyisiyle, kötüsüyle namuslusu, şereşsiziyle bitiriyoruz bir sezonu daha..
Futbol sohbetleri yerini futbol harici konulara bırakma zamanına girmeye başladı iyice.

-Bu hakem harbi şerefsiz gördünmü vermedi penaltıyı

-Satmış lan maçı belli...
-Federasyon istifa etmezse bu işler çözülmez.
-Aga ligin sonu belli ya boşuna heyacan yapıyoruz

Vs. Vs. diye süre giden birsürü komplo teorileriyle dolu muhabbet furyası... Hiçkimsenin suçlu olmadığı, aslında herkezin mağdur olduğu hakkının yendiği küçük emrah tripli haftaların bolca yaşanacağı son dönemece giriyoruz...

Çıkarları için başkasına çamur atmayı prensib haline getirmiş yönetici müsvetlerinden futbolumuz kurtulmadıkça ağız tadıyla maç izliyemeyeciğimiz kesin..
Futbolumuzun böyle çirkefliklerden kurtulup çamur sahalardaki amatör ama delikanlı mücadelesine dönmesini cenabı allah tan niyaz ediyoruz ve AMİN diyoruz.


Herşey bir yana ortaya konan mücadeleyide konuşmak gerekir aslında. Teknik adam gitmiş, yönetim değişmiş, yeni bir yapılanma içine girmiş vs. vs. ve vs. lerle dolu birçok olaylar yaşanmış bir kulüp. Ve bu kulüpte elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan futbolcu topluluğu.

Son 10 yıla dönüp bakıldığında onca maddi imkansızlığa rağmen hep potada kalmayı başarmış..
Kısacası adının hakkını sonuna kadar vermeye gayret göstermiş...

Bundan sonrada şampiyonluğun hiçbir önemide yok aslında. Buraya kadar getirilen metin duruşu korunsur yeter.
Şampiyonluktan daha önemli olan bazı duyguların hatırlatılması adına korunması gereken bir duruş...
"Zafere giden her yol mübahtır" sözüyle değilde "Bizi sevenlere ihanet etmiyelim" baba diyerek bitirmek belkide taraftara verilebilecek en büyük şampiyonluktur..

Onlar taraftarın gönlünde zaten şampiyon oldular ...

Metin gibi buraya kadar geldiler, Metin gibi bitirsinler yeter.


Gönüllerin şampiyonusunuz şimdiden... !



Biz Ne Ayağız

Öncelikle bu işin ustalarına saygılayla demek istiyorum.. Kolay iş değildir blog yazmak (Kıç ister kısaca) canı sıkılan insanlar olarak kararımız odurki kendinimizi ifade etmek için ve hayata yorumsuz kalmamak için giriyoruz bu işe. biryerimizde patlarmı orası şimdilik bilinmez..


Başka bir amaçta hayata dair kareleri burda paylaşmaktır. Paylaşmak lazım zaten.mezaramı götüreceğiz lan okadar metarieli..

Kısacası bizimde hayata dair söyleyecek sözümüz var...!


18 Nisan 2008 Cuma

Geliyoruk

Daralmıştım yine o gün. Yoldaydım ellerim ceplerimde yürüyordum. Akşam güneşi binalar arasından sızan ışığıyla gölgemi yere çarpıyordu. Ve sonra yine kayboluyordu. Aklımda soru işaretleri vardı. ayaklarım kafasına göre takılıyordu gitmek istediği yere gidiyordu.Durağa geldim bekledim ve gelen ilk otobüse bindim. Otobüsün en arka koltuğu oturdum .Ne dışarı bakıyordum ne önümü görüyordum. Genelde otobüse binince oturduğum yerden dışarıyı seyretmeye dalardım ve yolun nasıl geçtiğini anlamazdım. Bu yüzden cam kenarını herzaman sevmişimdir..kendime konuşma hazırlamaya başladım. Merhaba'yla başlayan her başlangıç 5. kelimesine gelmeden kayboluyordu. Anlamsız bir aptallık ifadesi ile yola devam ediyordum. Kendi kendine tebessümler kendi kendi kendine üzülmeler..
Otobüs durdu. indim. yürüdüm. Her adımda biraz daha ağırlaşmaya başladı ayaklarım ve her adımda biraz daha hızlanıyordu kalbim. Herzaman kendinden emin birbiriyle koordineli haraket eden vucüt artık ne yapacağını bilmez bir haldeydi..

İçeri girdim zar zor. ayaklarım biraz daha hızlandı gözlerimde sağa sola heyacanla bakmaya başladı. artık vücutta iş çığrında çıkmıştı. Elinde coyistik olan bir çocuğun kumanda ettiği oyuncak araba gibi sağa sola yalpalayarak ilerliyordum. Daraltı fena bastı attım kendimi D&R den içeri ilk bulduğum kitap rafına yapıştım elime gelen ilk kitabı açtım ve hemen okumaya başladım.. Gözlerim boş boş satırları izledi. Bir taraftan okuduklarım diğer taraftan uçuyordu. Dayanamadım kaptım ikidergi çıktım ordan. Rol olsun mazeret olsun dedim kendi kendime dergiler.. Yürüdüm emin adımlarla. Adımlarla birlikte heyacanda çoğaldı yine daraldım yine durdum attım kendimi CD. stand'ına. Karıştırdım, karıştırdım ve gözüme takılan "La Vita E Bella"(Hayat Güzeldir) Yazılı cd yi elime aldım. Bisiklet üzerinde şapkalı bir adam ve önüne oturmuş neşeli bir kız vardı kapakta ve ortalarında sevimli bir çocuk.. Çok eskiden izlediğim film'di. yahudi bir babanın karısını ve çocuğunu kurtarmak için kendisini feda etmesini anlatan bir film. Baba, çocuğa savaş çıktığını belli etmemek ve çocuğun moralini yüksek tutmak için olayları çocuğuna bir oyunmuş gibi anlatır ve oyunun sonunda eğer kazanırlarsa tank vericeklerini söyler.

Cesaret gerçekle başlar diye düşündüm..Yalansız dolansız olmalıdır dedim ve yürümeye devam ettim. Bir yandanda hazırladığım konuşmayı tekrarlıyordum içimden unutmayayım diye..
Son dönemeç dönülüp onu görünce akılda olan herşey uçup gökyüzünde onu görünce uçan diğer kelimelerin arasına karışmış oldu.
Şairin dizeleri aklımda kalandı "geldim işte kapina mevsim gibi gözlerimde bulut".
Baktı ve güldü birazda utandı. Bense yerin dibindeydim ama yürüdüm. Eksi kutubunu bulmuş mıknatısın artı kutubu gibi üzerine doğru sürüklendim.. Dilimin kemiği olsa o an kırılırdı. Kelimler birbirine girdi, konuşamadım, salaklaştım..
"Bugün mutlu olamayacak gibiyim" diye içimden geçirirken.
Akşam dedi ve tamam dedi..
Çocuğun öyküsü akşama kalmıştı....!
Geliyoruk...!