Ne Diyorduk Abi ?

16 Kasım 2008 Pazar

Şeytanla müqavilə...

... imzalamaq istəyirəm!
Nerdeesin leeeyn?!

14 Kasım 2008 Cuma

16 Kasım Resmi Tatil İlan Edilsin

Yazdım sildim, yazdım sildim...
Ne yazsam eksik kaldı.

Her hikayenin bir sonu vardır. Ama genelde iyi biter geneli geçtim herzaman iyi biter hikayeler. iyiler kazanır, kötüler kaybeder, Ayrılanlar kavuşur, sevenler barışır vs. vs. diye uzayıp gider. Ama hep iyi biterdi hikayeler. Etrafıma bakıyorumda hayatlarında hikayeleri hep kötü bitmiş insanlarla dolu. Gerçekte iyi biten bir hikaye yok aslında. Varsada ben görmedim daha. Uyutulmuş ve iyi bitmeye endeksli hikayelerde aranılmış heralde bu gerçek olan hikayede. Böyle kötü bitmemeliydi denmiş elbet sonunun iyi olacağı sanılmış bir hikaye.. Hikayesi olan insanlar arasında kötü tarafındanda olsa yer edinmekte güzel. Çünki bu hayatta iki çeşit insan olduğuna inandım bir saatten sonra. Hikayesi olanlar ve başkasının hikayesiyle yaşayanlar. Eğer gerçekten samimi şekilde kalbini açabiliyorsan senide derinden yaralıyacak bir hikayen olacaktır. Bilmem belkide olmuştur... Senin hikayenin duygusunda şekillendi belkide benim hikayemde.. Benimki biraz uzun oldu sadece.. Okunmaya kalksa yarısında sıkılınıp bıraklır gibi geliyor bana.. İlk günden son güne kadar kötü yazılmış bir hikaye nede olsa.. Ne başı nede sonu aynı olan bir hikaye.
İlk gün neyse son gün kulakların çınlamasına neden olan sözcüğü duyduğum andaki acıda aynıydı..
16 kasım geldi çattı. Önemini kişiye mahsus olan bir tarih elden gelse resmi bayramlar arasında yer edinecek bir tarih yapılabilir.. Bu kadar sevilen tarih hüznün tarihi olacak geçtikten sonra.boğazımda yutkunamadığım bir düğüm olarak kalacak bir hüzün çeşididir.

happy birthday to you

9 Ekim 2008 Perşembe

Gölgen Gibi


"Gözünden damlayamayan gözyaşın olayım" sözü ile devam eden bir ayrılık bir hüzün şarkısıdır Esmerayın "unutma beni" parçası. Sanki yazıların son zamanlardaki konuları hep bir parça üzerinden oluyormuş gibi. Standartını bozmuyorum heralde bu duygunun yaşanış biçimini.. Seversin, kavuşamazsın kendini şarkılarda, ıssız kuytu yanlız köşelerde ararsın... Değişmeyen kural gibi. "Unutmaya çalışırken unutama beni" diye geçiyor kulaklarımdan şimdi.. Kaybetmenin sonu yokmuş onu gördüm dün. Her kaybediş yeni bir umut kapısı sonra bunu idrak ettim. Devamlı kaybediyor ve yeniden başlıyorum... "Gölgen gibi adım adım" diyor rahmetli şimdi.
Uzun zamandır kuytu köşelerden göz uçlarıyla izliyorum... Göz göze gelmeden seninle gizli gizli seni seyretmek ne demek bilirmisin? neyse. "Bitmek bilmeyen kapkaranlık geceler boyunca" diyen sesin içinde yatılı aslında nedeni. Önüne geçilemeyen istekler ve huzursuz edici uzaklık. Seni bana yakın eden nedenleri şurda saymaya kalksam satırlar yeterli kalırmı acaba. "Boğazına düğümlenen hıçkırık olayım" boğazıma düğümlenen her sözcükte akıla düşen oluyorsun.
Anlamıyorum aslında bukadar uzun zaman geçti. Neden bukadar diretiyorum. Kabullendiremiyorum birtürlü kendime. Ütopik gelebilir sana ama bazı zamanlar oluyor sanki yanımdaymışsın gibi düşünüyorum seni. Uzakta olsan düşünce ve sevgi mesafe tanımıyor. İşte seslenmeden duymasını bilen yürek... görmeden sevmesinide biliyor. Bazen abartlıda olsa.
Kaybetmek demiştim az önce. Sana karşı kaybetmekten korkmuyorum sende biliyorsun.Ve aslında sana karşı kaybetmekten değil pes etmekten korkuyorum. Kaybetmek bana artık acı vermiyor ama pes etmek benden çok şey alıp götürecek. En başındada sen olacaksın gidenlerden. "Ayrılığın acısını kalbimde duyunca" dedi ses ve bende bittim.
Ben kaybetmeye devam ediyorum... şimdilik pes etme gibide bir niyetim yok.
Ama sende, "ben nasılki unutmadım seni sende unutama beni".
Umut Feat. Esmeray

30 Eylül 2008 Salı

Hoşçakal Reis



galatasaray'lıların abisi. hatta yaşı aynı olanların bile çoğunun sanki öz abisi.
tribunde bir köprüydü alpaslan abi. zengin ile fakir arasında, liseli ile lisesiz arasında, anadolu ile istanbul arasında, iyi ile kötü arasında, okumuş ile cahil arasında, kapalı ile açık arasında, taraftar ile yönetim arasında, sarı ile kırmızı arasında. galatasaray köprüsüydü adı. ben onu ne zaman görsem ya birinin sorununu dinliyor olurdu, ya birine yardım ediyor ya da haytalık yapanlara "akıllı olsanıza" diye laf yetiştiriyordu. senelerce ali sami yen'in eşi fahriye yen bakım yurdunda yaşarken bizi her hafta rutine baglatıp ziyaretine götüren de oydu, metin oktay'ı taraftarlarca ziyarete gidelim yalnız bırakmayalım diye çığır açıp gelenekselleştiren de oydu, ultraslanı üniversitelere taşıyıp dev bir organizasyon kuran da oydu, bizi galatasaraylı herşey müptela eden de oydu ve en çok da binlerce dostluğa sevgiye arkadaşlığa sebep olan oydu. tribünde yanyana oturan zıt kutupların birbirlerine "o da galatasaraylı! o da benden" diye bakmasında kilometre taşıydı. kadirşinas, vefakar, cefakar. bu sıfatlar her ölenin arkasından soylenir. belki sırf o yüzden çok anlamlı görünmeyecek burada; ama o sıfatların hepsi onda çokca vardı. sabaha kadar yazsak eksik kalacak. faydası da olmyacak. belki birgün biri bakar alpaslan dikmen kimdi diye. biz de tarihe not düşmüş olalım dedik. yeri bence doldurulmaz evet çünkü köprü olmak sadece ona has bir özellikti. bir gün başkası kurarsa o köprüyü o zaman rahat uyuyacak eminim.

Alıntı.

Abiye ithafen klip

GERİ DÖNÜLMEZ YERDESİN

Dostum öldü dün topraga indirdim,
Kendim gömdüm anlatmasi bir hayli zor
Acisi sönmeyen bir kor yanar bu kalpte sonunda sende çekip Gittin hee!!
Yarim kalan hayallerinle mahkûm ettin maziye biz ayni Yerdeyiz yine
Sense bizsiz simdi nerde kapali
Gözlerinle terk ettigin evin ailen kederde
Bense dertle suskunum ve saskin halde beklide yalandir Diye umutluyum
Kizginim birazda sana onca yilin hatrina vedasiz Ayrilmakmi reva
Kalkip baksana arkadaslarin kabir basinda
Helal olsun varsa hakkim bir degil de bin defa
Kırk üç yasinda umutlara zamansiz elveda
Sararmisti yüzün dönüp baktigimda son defa
Acelemizmi vardi sanki gömdük tam bir dakikada
Kaçacak miydin ki dostum çaktik dokuz tane tahta
Vefasiz olma arada bir misafir ol rüyama
Eskilerden lafla varsin senden olsun her bir tafra
Bir yani bos ve tadida yok sensiz kurdugumuz sofra
Rabba isyan degil bu mektup yazdim ben bi dosta
Arada gözlerim dolar gülüsünü hatirladikça dostum elveda

Sende terk edipte gitme görürsen aglarken üzülme
Biryani mezara gömdük senle çok severmisiz megerse
Sen yasarsin bu kalpte artik geriye dönmesende
Dün yanimda bugün nerde adina dünya denen ***
Çekti yüzüne perde iste burasi böyle sahte
Bir gün güldürürse elbet aglatir bir günde yüzün hüzünlü Son resimde

Kabrinde kar var gözümde yas içimde yanar ates
Gömüp döndük seni ve sen soguktan üsümedin mi kardes
Hayatta sirt dönenlerin simdi alayi es
Bes kurusluk maskelerinin ardi maskeden beles ve
Rast gelirsen sen yüzles utanmadan kisner kalles
Birkaç gebes duayi kesip yolda dedikoduyla pes
Yarami desme der sorunca hazir gözlerinde yas
Üzülme sen dostlarin var özleyip içten seven
İsminin telaffuzunda kâh gülüp hüzünlenen
Yakismamis son elbisen büyük sanki iki beden
Beni avuntu söyleten dört bayram sensiz geçen ve yok nesem
Son nefeste yüzünü dahi görmeden ansizin çekip giden Bedende
Sen yoktun neden eceldi dostu gömdüren ölümdü kefeni Giydiren
Geri dönülmez diyarlarda tek bi basina senmisin ?
Biz hasretinle kahrolurken sende bizi özlermisin biyerden
İzlediysen sayet aglayip gülermisin saka yapipta assam Siniri
Sirt dönüp gidermisin dün neseyken ortaminda bugün bize Kedermisin
Saysam bütün dertlerimi bikmadan dinlermisin
Elalemin kalemi düzgün bizimkisi kadermisin

Sende terk edipte gitme görürsen aglarken üzülme
Biryani mezara gömdük senle çok severmisiz megerse
Sen yasarsin bu kalpte artik geriye dönmesende
Dün yanimda bugün nerde adina dünya denen ***
Çekti yüzüne perde iste burasi böyle sahte
Bir gün güldürürse elbet aglatir bir günde yüzün hüzünlü son resimde

18 Eylül 2008 Perşembe

Yanmak Vakti

Biliyorum uzun zamandır fotoğraf eklemiyor sallamıyordum bu sayfaları. Biraz sıkıntı birazda üşengeçlik artık adını ne koyarsanız o ruh hali üzerimdeydi ve hiçbirşey eklemek istemiyordum.
Fotoğraf arşivim günden güne büyümeye devam ede dursun bazı karelerde düşündüğüm kompozisyonu uygularken çok zevk aldığımı söyleyebilirim. Mesala bu kare yi çekmeden önce Mehmet AKAR ın Yanmak Vakti adlı kitabından esinlenmiştim. Kitabı okuyanlarınız vardır mutlaka. Yoksa bile Okumanızı tavsiye ederim kendiniz bulacağınız belkide kendinizde kaybettiklerinizi bulacağınız bir çok şey var kitapta.. Okumaktan hoşlanmayanlar içinde bir not düşeyimki öyle 600/700 sayfalık bir kitap değil ufak bir azimle 2 günde rahatça bitirebileceğiniz bir kitap.. Kitaptan ufak bir hikayeyi BURDAN okuyabilirsiniz...
Gelelim fotoğrafa çekim anında kurgulandı aslında fotoğrafı çekmek. Denklanşöre şuursuza bastığım ve iki ufak kızın absürt pozları arasında kaybolan zamanın içinde elektiriklerin kesilmesinden sonra ortalığı kaplayan karanlığı aydınlatan mum ışığa gözümün takılmasından sonra aklıma birden ve neden olduğunu anlamadığım bir şekilde Yanmak Vakti geldi. Çok sevdiğimden ötürü yanan herşey bana bu kitabı anımsatır son zamanlarda.
Mumu elime aldıktan sonra nasıl istiyorsan öyle poz ver dediğim kızlardan biri bana aklımdakinide geçen pozlar vermeye başladı kurguma en büyük katkıyı yapıyordu..
tek elle çekmek zorunda kaldığımdan ufak bir netlik kaybı yaşasamda istediğim kareyi elde ettim. Tek olmuyormuş çift olmak tek olmaktan herzaman daha iyi geliyor bana. Bunu fotoğrafı tek elimle çekerken daha iyi anladım. Nasılki görmek için iki göz duymak için iki kulak gerekliyse hayatın en önemli unsurları için herzaman çift olmak iki kişi olmak gerekiyor diye düşünüyorum..

16 Ağustos 2008 Cumartesi

Ben Böyle Olmamalıydım

Ben, böyle olmamalıydım. İsmini duyunca, boynum düşmeliydi omzuma. İçime bir ateş düşmeliydi. Ayaklarımın feri kesilmeliydi. Kendimden geçmeliydim sonra... Adını sayıklamalıydım, adımı unuttuğumda. Ama bunu kimse duymamalıydı, Seni, mahşere kadar saklamalıydım. Ben böyle olmamalıydım. Nisan akşamlarını ıslatırken yağmur. Bahar, şarkılarını söylerken karanlığa. Çalan her kapıya `sensin` diye koşmalıydım. Ayak sesleri gelmeliydi uzaktan. Ben hep sana yormalıydım. Gece yıldızlarını serpince göre. Seni görmek için uyumalıydım. Şarkılar kime söylenirse söylensin. Sana diye dinlemeliydim. Türküler dolmalıydı odama, Ben bir selvi boylu yârdan ayrıldım deyince bir ses. Selvi boylu yâr sen olmalıydın. Kömür gözlüm ateşine düşeli. Senin için söylenmiş söz olmalıydı. Bir mey yokluğuna ağlamalıydı delice. Bir keman, incecik çığlık olmalıydı. Ama bunu kimse bilmemeliydi, Seni mahşere kadar saklamalıydım. Böyle olmamalıydım, Kelimeler Taif'i taşıyınca kulaklarıma. Daha yüzüme çarpmadan Taif rüzgarı, Taşların izi çıkmalıydı yüzümde. Uhud anılırken, dişlerine sızı düşmeliydi. Haremde bir ikindi vakti. Kem gözler çevrilince sana. Ve vefasız eller uzanınca yakana. İçim daralmalı, nefesim kesilmeliydi. Sen ötelere hazırlanırken, Öteler senin için süslenirken, Son kez baktığın pencerede hayal edip seni, Perdenin son kez kapanması gibi, Kapanmalıydı gözlerim. Sonra içime doğru gerilip, Seni bize lutfedenin ismini haykırıp,
'Allah(C.C.) ' deyip, Düşmeliydim yere. Ama bunu kimse bilmemeliydi. Seni mahşere kadar saklamıydım. Ve mahşer günü... Uzaktan seni seyretsem. Sana yakın olmak için can atsam.
Beni engelleseler, 'Sen kim yakınlık kim? ' deseler. Ben ağlamaktan konuşamasam. Gözlerini çevirsen bana. 'Benim cennetim bana bakan gözlerindir.' Ve tebessüm etsen. Ama bunu kimse görmese, Seni ebede kadar saklasam.


Bir kandil daha sensiz geçiyor. Kandilin mübarek olsun.. !

Mutlu Olmak Varken !

Mutlu olmak varken bu dünyada
Geceler geldi dayandı kapımıza
Olduk acımızla, acımızla sarmaş dolaş
Bekledik düşümüzle, düşümüzle koyun koyuna.

Bir E.S yorumu;
Aşkın ne menem bir şey olduğunu gösterebilen bir cevap çeşidi. ben bunu gördum ama bugün değil, şu şekilde:

bidi bidi bidi...
-ben aşık oldum
-aa napiyosun ya, mutlu olmak varken !

A.Kadir in yazdığı ve sevdiğim bir grup olan Ezginin Günlüğü den Feyza ERENMEMİŞ güzel sesiyle renk kattığı aşk'ın yalın halini anlatan dinlendikçe dinlenesi parça.
Parçayı dinlemek içinde şurdan şey edebilirsiniz.

Bilmem belkide sadece bana öyle geliyordur... !
En çokta mavi otobüslere yakışan bir parça !

13 Ağustos 2008 Çarşamba

Kendi Elimle Çizdim

Çocukken bakkaldan almaya can attığım birkaç şey vardı. Bunlardan ikisi şöyle, taso veriyor diye tombi bir diğeri ise jölesini sona bırakarak kenarından ısıra ısıra zevkini çıkararak yediğim eti cin idi. Yıllar geçtikçe bir çok alışkanklık yerini farklı şeylere bırakmaya başladı ama değişmeyen birşey olarak eti cin i yeme zevk i kaldı. Şu zamanda bile markete gittiğimde aldıklarımın arasına sıkıştırıyorum. En güzel yanıda jölesini sona bırakmakta gizli aslında.. vazgeçememenin nedenidir bu durum. köşelerden kıkır kıkır yiyerek ilerliyerek tıpkı planlanmış bir projenin uygulama safhası gibi. Çocukken nasıl zevk alıyorsam şimdide aynı zevki alıyorumdur bu eti cin den. Şimdilerde ise ne zaman görsem surat şema şeklimin değişmesine neden olan birşey oldu benim için. Önce acı veriyordu sonra burukluğa dönüştü. Dönüşümler etrafında dolanan huzursuz bir durum oldu anlıyacağınız benim için. Alırken 1 tanede fazla almaya başladım. Olurda birgün karşılaşırsak ortamda eksik olmamasını istediğim tek şey çünki.
Birgün neden olmasınları düşlerken kendimi eti cinin gülen yüzünü yaparken buldum. Mutlu birşey düşünüyorum ve mutlu bir yüz çiziyordum. Çizimide uzatıyordum bilerek tıpkı yerken bitirmemek için önce köşelerden başlar gibi. Güzel birşeyleri düşlerken nasıl bitsin istemezse insan o ruhet-i haliyeyle çizmeye özen gösteriyordum. Ne kadar geç biterse okadar güzel, ne kadar uzun sürerse okadar mutluyum..
Önce düşledim sonra yansıttım şimdide yeme vakti ben markete gidiyorum...

2 Ağustos 2008 Cumartesi

Kedi İstilası

Mahallemizin arsız ve hayasız kedileri hakkında ne zamandır bir yazı tüttürmeyi düşünüyordum . Arsız ve hayasız diyorum çünki mahalleyi yavaş yavaş tekellerine almaya başladılar bu kediler. Adım başı kendilerine zula yerler edinmiş bu kediler yolda yürürken birden karşınızda belirebilir ve kısa süreli bir kesişme yaşayabilirsiniz.. Zira geçenlerde başımdan geçen bir olaydan sonra iyice tırsmaya başladım bu kedilerden. Kedi topluluğu arasında hemen kendini belli edebilecek yapıda olan iri yarı siyah bir kedi var. Yürüyüşü bile diğer kedilerden farklı ve yanılmıyorsam çetenin lideri konumundaki bir kedi bu. Konunun özüne dönecek olursak yine bir pazar günü öğlen saatlerinde işe gitmek üzere evden çıkıp mahallenin sokaklarından otobüs durağına doğru efil efil yürürken bu kedi ile karşılaştım. Aramızdaki mesafe yaklaşık 50 mt. gibi birşeydi ve biz bu mesafeden kesişmeye başlamıştık bile. Üzerime doğru yaklaşırken - Ulan dedim içimden şu şerefsize postayi koyimde mahallenin sahipsiz olmadığını anlasın..
Aramızdaki mesafe iyice daralmışken sağ ayamı şiddetli bir şekilde kaldırıp yere vurarak pişst nidası altında kediye elektro şok etkisi yaratmaya çalışmamla kedinin keskin bakışlarını dahada keskinleştirip hiddetli bir şekilde üzerime mırlaması bir oldu. Hayatımda bugüne kadar hangi kediye bu taktiği uyguladıysam her seferinde başarılı olmuştum fakat bu sefer kedi daha baskın çıktı ve gidere giderle karşılık verdi. Elektro şok etkisi ters tepti anlıyacağınız... Hemen soğuk kanlı bir vaziyete bürünerek olay mahalinden hızla uzaklaşmayı tercih ettim. Daha sonraları ise evden çıkarken ve girerken kediyi gözlemeye başladım zira aramız bozulmuştu ve postayı yiyen bendim.. İleriki günlerde herhangi bir balıkçıdan almayı planladığım bir levrekle barış yapmak istiyorum bu kedi ile. Her geçen günde artan nüfuslarıyla iyice güçlenmeye başladılar. Hatta evimizin önünden hiç ayrılmayan iki tane kedimiz bile oldu artık. Babamında sponsorluğuyla midelerini doyuran bu kediler arsızlığı öyle abarttılarki evin bahçesine girerek ayakkabımın üzerinde uyumaya bile başladılar. Öyleki sabah ayakkabımı giymek istediğim sırada rahatlarını hiç bozmamalarıda iyice zıvanadan çıkarıyor beni. Neyseki bunlar diğer siyah kedi gibi piskopatlaşmamışlar ve rahatça postamı koyabiliyorum.. Yani işin özeti mahalle adına durum hiçte iç açıcı değil ve biranevvel mahallenin ileri gelenleri biraraya gelip bu sorunu çözmeliler..
Yoksa bunlar ileride haraç kesmeyede başlıyacaklar evleri..

Gecenin bu saatinde P.M 04:16 yazılabilecek en güzel şey buydu sanırım.

Uzunca bir süre haber alamazsanız bu sayfalardan bilinki kedilerle aramızdaki husumet büyümüştür...

29 Temmuz 2008 Salı

Medinenin Gülü


Andım yine seni, her şey yadımdan silindi
Hayalin gölümün tepelerinde gezindi
Bu bir serap olsa da, hafakanlarım dindi
Andım yine seni, her şey yadımdan silindi

Ufku dolduruyor, yetiyor, başka şey göremiyorsun
Keşke her an aşkınla oturup aşkınla kalksam
Ruhlar gibi yükselip de ufkunda dolaşsam
Bir yolunu bulup gölünden içeri aksam
Keşke her an aşkınla oturup aşkınla kalksam

Anladım vasfına ermek artık çok geç, saçlar bembeyaz
Hicranla yanan gölüm durmadan inleyecek
İnleyip, en taze hislerle hep bekleyecek
Yaş olsa da, ben taze hislerle yollardayım
Anladım, vasfına ermek artık çok geç

Kalbim, bir güvercin kalbi gibi titrerken ardından
Ne olur, sana ulaşmak için kanadından bana bir tüy ver
Pervaz edeyim hep ardından
Kalbim, bir güvercin kalbi gibi titrerken ardından

Ey kupkuru çölleri cennetlere çeviren gül
Gel, o baytan renklerinle gölüme dökül
Vaktidir ağlayan gözlerimin içine gül
Ey kupkuru çölleri cennetlere çeviren gül

Mecnun gibi arkandan koşan kulun olayım
Bir kor saç içime, ocaklar gibi yanayım
Sensiz geçen bu acı Rüyadan uyanayım
Mecnun gibi arkandan koşan kulun olayım

Aklım, uzakta kaldığı günleri saymakta
Asker gibi ne zaman terhis
Ruhuma sisli dumanlı bir kasvet yaymakta
Göster çehreni ki, güneş guruba kaymakta
Aklım, uzakta kaldığı günleri saymakta.

Kandilin mübarek olsun kontes !